|
TARIH : 7/8/2010 9:12:11 PM |
EKLEYEN : Hüseyin ÇİRKİN(Reyhanlı) |
MAIL : |
*
MURSALLI AŞİRETİ
Musal, Mursallı, Mürsel, Mürselli, Karamürsel gibi isimler ile Irak, İran, Kafkasya, Balkanlar, Kuzey Suriye ve Anadolu’nun birçok bölgesini yurt tutmuş bir aşirettir. Köken itibariyle Oğuzların Bayat boyundandır. Dulkadirli beyliğini teşkil eden Mursallı oymağı, Boz-ulus Türkmen teşekküllerindendir. Dulkadirliler yoğun olarak Bayat, Avsar ve Beydili boylarından oluşuyordu. 1525-1530 tarihli kayıtlarda, Beğdilli taifesi 43 cemaatten oluşmaktaydı. 1536 yılında 39 cemaat, 1552 yılında 66 cemaat ve 1570 yılında ise 69 cemaate yükselmişti. Bünyesinde birçok oymağı barındıran Beğdilli taifesinin önemli kolları; Boz Koyunlu, Kabanlu, At-Güden Bey, Bekir Bey, Mursal Bey*, Yalvaç, Çalıcıyan, Hacı Mahmudlu, Kadılu, Bozlu, Halilcili, Kuzucaklu, Selahaddinlü, Balabanlu, Tasbas, Bimeklu, Ulaslı ve Tatalu oymaklarıydı(1). Nihat Çetinkaya “Iğdır Tarihi” adlı eserinde, Beğdilli Türkmenleri arasında, Mürselli oymağına bağlı, Saricalu obasından bahsetmektedir. 1548 yılında, Sivas’ın Gürün, Kangal, Tonus Nahiyelerini kapsayan güney kesiminde, Yeni-il adıyla bir sancak kurulur. Buraya yaylak amacıyla gelen, Halep-Şam Türkmenlerinden* bir kısım, iskan edilir. 1548 tarihli Yen-il Tahrir defterinde, buraya yerleşen grupların büyük bir kısmının, Bayat boyuna mensup olduğu görülmektedir. 1583 tahrir kayıtlarında, Bayat Türkmenlerinden oluşan Deliilyas* köyünün, hane reislerinden Mursal oğlu Salur, Veli oğlu Salur, Durmuş oğlu Mustafa gibi isimler, dikkati çekmektedir. Diğer bir Bayat topluluğu olan Pehlivanlılar, 16. asırda iki grup halinde yaşıyordu. Bunlardan bir kol Halep bölgesinde yaşarken, diğer bir kol ise Yeni-il’de yaşamaktaydı. Daha sonraları, Sivas’ın güneyinde bulunan Yama dağı eteklerinde yapılan toplantı sonucunda, gruplar birleşme kararı aldı. 17. asırda Pehlivanlı aşireti Kangal, Divriği ve Yama dağı eteklerine yerleştiler(2). Günümüzde Yama dağı eteklerinde, Mursal köyü bulunmaktadır. Bu köy, 17. yüzyıl başlarında kurulmuş, tarihi bir köydür. 17. asırda bölgeye yerleşen Pehlivanlılar ile Mursallıların, yerleşim alanları ve tarihlerinin aynı olması, dikkat çekicidir. Kökende iki aşiretinde Bayat boyundan olması, aralarında kabilevi bir akrabalık olduğunu göstermektedir.
"Amik Ovasında Aşiretler" isimli, yakında çıkartacağım kitabımdan alıntıdır. |
TARIH : 7/2/2010 3:14:27 PM |
EKLEYEN : ZÜLFİKAR |
MAIL : |
*
PİR SULTANI SİVASTA ASANLARIN, KERBELADA PEYGAMBERİN TORUNLARINI SUSUZ BIRAKIP KATLEDENLERİN, SİVASTA MADIMAK OTELİNDE 37 CANIMIZI DİRİ DİRİ YAKANLARIN HEPSİ AYNIDIR. ARALARINDAKİ FARK YÜZLERİNDEKİ MASKELERDİR. CAN ALAN MASKELİ CANİLERİ TARİH VE İNSANLIK ÖNÜNDE NEFRETLE LANETLİYORUZ. |
TARIH : 7/2/2010 11:20:54 AM |
EKLEYEN : zeynep TEMEL |
MAIL : |
*
köyüm kadar güzel bişey yok bu dünyada |
TARIH : 6/23/2010 4:54:56 AM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
2 TEMMUZ YAKLAŞIRKEN
AKAN KANLAR ADINA
Ülkem al kanlar içinde
Gün dursa zaman sussa
Kaybettiğimiz yaşamlar adına,vicdanlar konuşsa,yürekler sızlasa
Ve insan o büyük insan
Ayağa kalksa
Yapılan bütün kötülükleri rezillikleri zulümleri acıları işkenceleri itiraf etse.
Biz yaptık deyiverse,karanlıkları aydınlatıverse,zalimler zalimlik yapabilir mi? Dünya zalimlerin olur mu? Haramilerin düzenleri sürer mi?
Yakın tarihimiz için 12 Eylül’ün netekim paşası Kenan Evren 12 Eylül’ün sabahını ve akşamını anlatıverse.ABD’nin ‘BİZİM ÇOCUKLAR BAŞARDI.’ Sözünün altını üstünü iki sözcükle ifade etse 12 Eylül’ün karanlığı kalır mı?
Bugünün Cumhurbaşkanı dünün İç İşleri ya da Başbakanı Bay Abdullah Gül ABD Dış işleri bakanı Colin Pavel’la imzaladığı 9 maddelik gizli anlaşmanın eğrisini doğrusunu anlatıverse terörün alçak yanı ve ABD’nin Orta Doğu’da çizdiği kanlı haritanın yüzü açığa çıkmaz mı?
Başbakan Bay Recep Tayip Erdoğan övünerek söylediği şu BOP eş başkanlığının ne anlama geldiğini açıklayıverse Irak’ta katledilen 2 milyon Müslümanın günahsızlığı çekilen acıları,zulümleri ve ülkemizdeki terörün alçak yüzü aydınlığı kavuşmaz mı?
26 yıldır bu ülkenin dağlarında,ovalarında,köylerinde,şehirlerinde çoluk çocuk,kadın kız,genç yaşlı,Kürt Türk demeden insanları öldüren PKK’nın eşkıya başı ve bebek katili lideri Abdullah Öcalan kendisini yola çıkaran güçlerin kimler olduğunu? 26 yıldır kimlerin maşası ve tetikçiliğini yaptığını açıklayıverse ağlayan Kürt Türk analarının gözyaşları dinmez mi?
Maraş’ta,Çorum’da,Sivas’ta,Gazi’de,Malatya’da yüzlerce insanın katlini seyredenlerden ya da ellerinde satır ev ev insan kovalayıp oraya buraya saldıranlardan birileri bir tanesi bu vahşeti kendilerine kimlerin yaptırdığını anlatıverse doğmamış bebeklerin analarının karnında nasıl öldürüldüğü açığa çıkmaz mı?
2 Temmuz yaklaşırken susurluğun kitabını yazan,filmini çeken,susurlukla ilgili konferanslar veren eskinin Kültür Bakanı bugünün yazar çizeri Bay Fikri Sağlar Sivas Madımak yangınıyla ilgili bildiklerini açıklasa Madımak yangınının küllerinden insanlık yeniden doğmaz mı?
Madımak yangını üzerinden 17.yıl geçecek.Koray Kaya yaşasaydı bugün 29 yaşında olacaktı.Orada Madımak denilen yerde dünyanın gözü önünde 35 canla Madımak karanlığının içinde kaldı.
Sahi 2 Temmuz 1993’de devletin bir numarası kimdi?
Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı
‘Vatandaşın burnu kanamadı.’ beyanını verdi.
2 Temmuz 1993’de devletin iki numarası kimdi?
Tansu Çiller Başbakan
Yanan yeri Erzurum sanıp ‘Erzurumlu vatandaşa bir şey olmadı.’ demişti.
2 Temmuz 1993’de Başbakan yardımcısı kimdi?
Erdal İnönü
Madımak mağdurları 8 saat telefonda olan biteni kendisiyle paylaşıp yardım istemişti.
2 Temmuz 1993’de Banaz şenliklerine destek verip insanları Sivas’a yönlendiren kimdi?
Fikri Sağlar Kültür Bakanı
Dünün Susurluk kitabının yazarı bugünün gazete yazar çizeri.
Bunlardan Sayın Erdal İnönü yaşamıyor.Geri kalanları ise bizimle yaşamlarını sürdürüyorlar.
Şimdi bunlar o dönem için bildiklerini saklamadan gizlemeden dosdoğru bir açıklayıverse.Ülkemin karanlığı ve kanlı elleri açığa çıkmaz mı?
Bugün 2 Temmuzla ilgili devletin istihbarat raporları ortada.Bu raporlara göre devlet Madımak’ta iki şeyi yapmış.
1- Alevilerin tahammülünü ve sabrını sınamış.Yani gösterecekleri tepkinin şiddetini ölçmüş.
2 -31 Mart örneği gerici bir ayaklanmada devletin neler yapabileceği konusunda tatbikat yapmış.
İnsanın aklına geliyor ve soruyor:
O günün Kültür Bakanı bugünün yazar çizeri Bay Fikri Sağlar devletin bu raporlarını o gün için bilmiyor muydu?Kendisine bu konularla ilgili istihbarat raporları gelmemiş miydi?
Devlet her şeyden belli ki haberdardı.Kendisinin bu bilgilerden haberi yok muydu?Bunların hepsinden haberi varsa neden bu katliama engel olmadı ya da olamadı.
Susurlukla ilgili kitaplar yazıp filmler çekilmesine neden olan Bay Fikri Sağlar Madımak yangını ile ilgili bugün ne biliyorsa hepsini kamuoyuyla paylaşmak zorunda.Yarının belgesi olabilmesi için Madımak yangınını da kitaplaştırıp birinci tanık olarak ellerimize sunmak zorunda.
Bay Fikri Sağlar gecenin birinde Sivas meydanına dikilen anıtın sabahın seherinde sökülüp kamyonun ardına takılışını ve sokaklarda sürüklenişini kamuoyuyla paylaşmak zorunda.
Dedik ya Alkanlar içindeki ülkemizde gün dursa zaman sussa bilen diller bildiklerini saklamadan gizlemeden korkmadan açıklasa bu kanlı ellerin yüzüne kimler tükürmez ki?
Nice katliamların,nice karanlıkların üzerinden yıllar geçti.Katliamlar karanlıkta kaldı,katilleri ödüllendirildi.
Haramiler düzenlerini yalan dolan her tür ihanetlerin üzerinde kurdu.
Anaların ağladığı şu zamanda büyük insanlık ayağa kalksa cücelerin işlediği suçları bir bir anlatsa katiller açığa çıkarılıp karanlıklar aydınlatılsa yüreği yangın yerine dönmüş insanlar mutlu olmaz mı?
‘2 Temmuz Müslümanların bayram günüdür.’diyen zihniyetin dinsizliği,imansızlığı,iblis yüzü açığa çıksa iyi olmaz mı?
Ne dersin büyük insanlık?
Cücelerin elinden zulmünden insanlığı kurtarmak zor mu?
Neredesin Ey büyük insanlık nerede!
Çık bildiklerini söyle
Saklanma,gizlenme,korkma,susma!
Büyük insanlığın güzel dostları.Bu yazılar yazılırken ülkem al kanlar içindeyken bu ülkenin sevdalısı İlhan Selçuk ustayı Hacıbektaş’a emanet etmenin hüznünü de yüreğimizin derinliğindeki yalnızlığında yaşıyoruz.
Penceren hep açık kalacak.O pencereden ülkem Mustafa Kemal Atatürk ışığıyla aydınlanacak.
Büyük insanlığın büyük ustası İlhan Selçuk beyaz atına binip ‘Ölürse ten ölür,canlar ölesi değildir.’ türküleriyle sonsuzluğa uğurlanacak.
Aşur EYLEN
|
TARIH : 6/22/2010 9:50:05 AM |
EKLEYEN : baran temel |
MAIL : |
*
bu kadar güzel köy varmı :) |
TARIH : 6/3/2010 3:01:27 PM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
AMERİKANIN KANLI VE KİRLİ ELLERİ
“Devleti devlete çakar
İt gibi pusula yakar
Kan döktürür silah satar
Amerika katil, katil”
Devleti devlete düşüren kim?
Amerika.
Birbirine düşen devletleri uzlaştırmaya çalışan kim?
Amerika.
Bu devletlerin ellerine silahları tutuşturup kan döktüren kim?
Amerika.
Ozana göre katil kim?
Amerika.
“İnsanın alçak sarısı
Küstü dünyanın yarısı
Vietnam’ın pis karısı
Amerika katil, katil”
İnsanlık adına en alçak işleri yapan kim?
Amerika.
Bu alçaklığından dolayı bütün dünyayı küstürüp, sömüren kim?
Amerika.
Daha dün Vietnam da, Hiroşima da, bugün Irak’ta, Ortadoğu’da, Afganistan’da, Filistin’de her tür pis işleri yapan kim?
Amerika.
Filistin’in, Irak’ın, Afganistan’ın Pakistan’ın katili kim?
Amerika.
“Mahsuni der Türk milleti
Kovun gitsin elin iti
Demedim mi? Bunlar kötü.
Amerika katil, katil”
Kim söylüyor bunu?
Ozan Aşık Mahsuni Şerif
Elin itine muhtaç değilsiniz diyen kim?
Ozan Aşık Mahsuni Şerif.
Nereden bilir bunların kötülüğünü? Ozan Aşık Mahsuni Şerif.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin kurucusu sarı saçlı, mavi gözlü kahramanından, 12 Mart ve 12 Eylüllerde çektiği işkencelerden bu ülkenin kurşunlanan ve idam edilen devrimcilerinden, Maraş katliamından, Sivas olaylarından, Çorum olaylarından ve de Madımak katliamından.
Bütün bu kanlı işlerin içinde ve tezgahında Amerika vardır.
Ülkeyi yönetenler ne Ozan dinlenmişler, ne de Mustafa Kemal.
Küçük Amerika olmanın uğruna her türlü kirli işleri devletin tezgahlarında çevirmişler.
İktidarla devleti ele geçirenler, Amerikanın ellerine tutuşturduğu her türden tertibin, komplonun, tezgahın, senaryonun uygulayıcısı olmuşlar.
Ülkemizde bu kötülükler konuşulmaya, tertipler açığa çıkarılmaya başlandığında darda kalan Amerikancı iktidarlar yeni tezgahlarla gündemi değiştirip, halkı kandırmayı ve uyutmayı başarmışlar.
Alın size son tezgah.
İsrail kim?
1948’den bu yana Ortadoğu topraklarında Araplara ve Filistin halkına kan kusturan terörist bir devlet.
Kimin küçük şımarık jandarması?
Amerikanın.
Hamas neyin nesi?
Filistin halklarını parçalayıp, bölüp kan dökmek üzere kurulmuş bir gerici terör örgütü.
Kuruluşundaki gizli el kim?
Amerika.
El Kaide, Hizbullah vb. örgütler neyin nesi? Kimin beslemesi?
Komünizme karşı kurulmuş Amerikanın İslami güçleri.
Şimdi onlara Amerika, Radikal İslami Terör Örgütleri diyor.
Adını Gazze koydukları özünde Hamas terör örgütüne yardım konvoyu organize eden İHH İnsani Yardım Vakfının ilişkileri kiminle?
Hamas ve El Kaide terör örgütleriyle olduğu biliniyor.
İHH İnsani Yardım Vakfı denilen örgütünün sicilinde neler var?
Bu Vakfın Bosna-Hersek Savaşında çok çalışıp Saadet Partisi durağında durduğu biliniyor.
İhaleler, paralar, pullar derken İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İdo gemilerinden biri satın alınıp, komador bayrağı çekiliyor.
Filolar oluşturup, 598 kişiyle Akdenizin sularına İsrail’in vuracağını bile, bile açılınıyor.
Bütün dünyaya biz şehit olmaya gidiyoruz diye yayınlar yapıyor.
Vakit Gazetesi “Gazanız Mübarek Ola” diye başlıklar atıyor.
Devlet teröründen beslenen aptal İsrail, Akdeniz’in derin sularına atılan bu oltayı yutuyor.
Tezgah başarıyla sonuçlanınca Başbakan Recep Bey İslami kahraman olurken İHH İnsani Yardım Vakfının siciline methiyeler yazılıyor.
Herkes hissesine düşen payı ve kazancı alırken orada ölen insanlara yazık oluyor.
Yardım gemileri propaganda gemilerine dönüşüyor.
AKP iktidarı ve sözcüleri bu tezgahı seçim yatırımı için şova dönüştürüyor. Ölüm korkusu ve İsrail’in zulmünü yaşamış insanlar bu şovun kahramanları olarak halka sunuluyor.
İslam dini terörün gölgesinde sömürüldükçe sömürülüyor.
Bütün bu gürültülerin arasında AKP’nin özel yetkili savcıları 76 yaşındaki yirmi yıl önceki Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ı ve Ergenekon’dan suçladıkları aydınların Avukatlarını bilmem kaçıncı dalgayla hukuku etkilemekten tutukluyor.
Ülke tezgahlarla, tertiplerle, komplolarla yönetiliyor.
Amerikanın planları tıkır, tıkır işlerken BOP eşbaşkanlığı şimdilik görevini iyi yapmanın mutluluğunu yaşıyor.
Ne diyordu sevgili Ozan Aşık Mahsuni
İnsanın alçak sarısı
Küstü dünyanın yarısı
Vietnam’ın pis karısı
Amerika katil, katil
Katil Amerikanın uşakları bakalım bundan sonra hangi tezgahın başında olacaklar.
AŞUR EYLEN
03.06.2010
|
TARIH : 6/1/2010 7:30:35 AM |
EKLEYEN : okan |
MAIL : |
*
Deniz gezmiş ve arkadaşları için yazılan şiirler güzel olmuş |
TARIH : 5/25/2010 5:25:48 PM |
EKLEYEN : nimet kaya |
MAIL : |
*
benim ailemde mursallı böyle bir site kurduğunuz için teşşekürler memleketimi hiç görmedim inşallah birgün nasip olur
|
TARIH : 5/14/2010 1:10:42 AM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
TERTİPLER ZİNCİRİNİN SON HALKASI
Türkiye korkular ülkesi oldu.
Korku imparatorları kendi düzenlerini ve sistemlerini kurdu.
Şimdilerde gık diyenin gırtlağını kesiyorlar.
Peki, bu nasıl başladı?
Sözde mağdur edilmişler nasıl mağrur hale geldi?
Kibir ve cehalet nasıl kine dönüştü?
Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı işi nereden nereye getirdi.
Büyük senaryo gereği işe istismarla başladılar.
Önlerine türbanı,
Arkalarına dini,
Sağ yanlarına cemaatleri,
Sol yanlarına tarikatları,
Yüreklerine şeyhleri, şıhları,
Sırtlarına da feodal kürt ağalarını yüklediler.
Dinciliğin ve etnik kimliğin öncülüğünde, Cumhuriyetten ve Atatürk’ten yana ne varsa hepsine teker, teker saldırdılar.
Her şey planlı, programlı ve uzun vadeli düşünülmüş bir senaryoydu.
Senaryonun kırmızı çizgilerinde önce mahalle baskısını yarattılar.
Bu baskılarla sosyal yaşamı kontrol altına almalıydılar.
Bunu tarikatları ve cemaatleri sayesinde başardılar.
Kendileri için tehlikeli gördükleri demokratik kurumlar vardı.
Bunlara karşı psikolojik savaşı başlattılar.
Komplo mühendisliği için karargah odaları oluşturdular.
Telli kulakları sayesinde bütün ülkenin telefonlarını dinlediler.
Gizli telefon dinlemeleriyle herkesin mahremine kadar girdiler.
Gizli kamera ve takip cihazlarıyla elde etmek istedikleri her türden CD, kaset ve sahte belgeleri hazırladılar.
Bunu bir kılıfla sunmalıydılar.
Ergenekon adını verdikleri psikolojik kuşatmayı başlattılar.
Medya, Sivil Toplum Örgütleri, Ordu, Yargı ve Siyaseti hedef alan tezgahları hazırladılar.
Son üç yılda,
Tüm laik kurumları tek, tek örseleyip, hilafet özlemcilerinin düşlediği, ikinci cumhuriyet maskaralığını toplumun umudu haline dönüştürdüler.
Bu tehlikeli süreç önce medyayı hedef aldı.
Laikliği savunan ve AKP’ye muhalefet eden bütün medya kuruluşlarıyla teker, teker hesaplaştılar.
Cumhuriyet Gazetesi,
Kanal B,
Avrasya TV,
Ulusal Kanal ve Aydınlık Dergisinin sahiplerini, yöneticilerini ve yazarlarını tutuklayarak etkisiz hale getirdiler.
Laikliği ortadan kaldırmaya odaklanmış, karanlık odaklar laikliğin sesinin kısıldığına kendilerini, taraftarlarını ve toplumu inandırdılar.
Hesaplaşmanın ikinci sırasında Cumhuriyet yanlısı Sivil Toplum Örgütleri vardı.
İkinci saldırı bu örgütlere yapılmalıydı.
Sendikalar, Atatürkçü gençler yetiştiren ADD ve ÇYYD Cumhuriyet yanlısı dernekler ve onların yöneticileri birer terörist gibi gösterilerek, toplumun gözünde küçük düşürülmeye çalışıldı.
Cumhuriyet mitingleri bu karanlık odakları ürkütmüştü.
Psikolojik savaş danışmanları yapılan baskılar sonucunda toplumun sindirildiğini artık kimsenin Cumhuriyet Mitingleri adıyla sokağa çıkamayacağına kanaat getirdi.
Akıllarınca hedef aldıkları bu alanı da çökertmişlerdi.
Üçüncü saldırı hedefinde için, için kemirdikleri köstebek ve işbirlikçileri sayesinde yıprattıkları Türk Silahlı Kuvvetleri vardı.
Ömrünü terörle mücadeleye adamış, en üst düzey komutandan, general ve albayına kadar hepsini birer terörist gibi göstererek toplumun önüne sundular.
Otuz yıldır PKK ile savaşan onun kanlı katil önderini yaka paça ülkeye getiren kahramanlara terörist damgası vurarak cezaevine attılar.
Uydurma suikast iddialarıyla pervasızca Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kozmik odalarına kadar girdiler.
Stratejik merkezlerin gizli belgelerini ortalara döktüler.
Devlet sırrı denilen olguyu ayaklar altına aldılar.
Kafesti, balyozdu derken yüzlerce generali ve muvazzaf subayı mahkeme kapılarında birer terör suçlusu gibi gösterip, yargıladılar.
Cumhuriyet ve Atatürk’le hesaplaşmayı, cumhuriyeti çökertmeyi düşleyen güçler, Cumhuriyet ve Atatürk Devrimlerinin bekçisi NATO elbisesi giymemiş, KEMALİST Ordununda sindirildiğine toplumu ve kendilerini inandırdılar.
Sırada bütün bu saldırıları engelleyecek, bunlara dur diyecek Anayasa ve Yargı Kurumu kalmıştı.
Dördüncü taarruz bu kurumlara yapılmalıydı.
İlk saldırıda Yargı ve Anayasa, anayasa değişikliği komedisiyle bu kurumları kuşatma altına aldılar.
Dinci ve tarikatçı odakların ülkeyi ele geçirmesine karşı direnen savcıları cezaevine attılar. Tarikatların ve cemaatlerin hakkında soruşturma başlatmalarını terör suçu saydılar.
Yolsuzlukların, hırsızlıkların yargılanması gereğine inanan hakimleri baskı altına alarak mahkemelere çıkardılar.
Cemaatler, tarikatlar ve omların bilumum yandaşları kendilerini yargılayacak güçlerin nefeslerinin kesildiğine halkın da buna onay vereceğine inandılar.
Bütün bu faşizan ve gerici tutuma karşı direnen bir tek kurum kalmıştı.
Bu kurum susacak gibi de değildi.
Bu kurum mutlak susturulmalıydı.
Komplo kozmik odalarında bu büyük senaryonun son hedefi bu olmalıydı.
Cumhuriyet Halk Partisi, onun lideri ve birlikte direnen insanlar susturularak bütün cumhuriyet kurumları son vuruşla bertaraf edilmeliydi.
Cumhuriyet Halk Partisi siyaset sahnesinden silinmeliydi.
Hedef cumhuriyetin en büyük çınarını kökten kesmek, cumhuriyetin en büyük kalesini çökertmekti. Atatürk’ün ikinci eseri CHP’yi çökertirken birinci eseri cumhuriyeti ele geçirmekti.
Büyük Ortadoğu Projesi gereği ağa babaları bunu böyle istiyordu.
Karargah odalarında en son komplolarının bütün ayrıntılarını çirkinliklerinin yüreksizliği ile hazırladılar.
Haysiyetsiz, alçak, kirli elleri harekete geçti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı “Ergenekon’un Avukatı” ilan ettiler.
Bu kirli pis çamurları tutmadı
Erzincan’daki yobaz tezgahı bozmak isteyen CHP milletvekillerine iftira attılar.
O da tutmadı.
Yobaz kirli ellerin nihai hedefi uzun soluklu bir yok etmenin son hedefindeki CHP di.
Onursuzlar, onurlu insanların onurlarıyla oynamayı yüksek teknolojinin sayesinde başardılar.
İnsanların en mahrem yerlerine, dört duvar arasına, özel hayatlarına hayasızca girmeyi inançlarından saydılar.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a bu çirkin komployu hazırladılar.
Asil ve yürekli insanlar asla bu yobaz sürüsüne teslim olmazlar. Aksine bağnazlığa, yobazlığa, kabalığa ve ilkelliğe meydan okurlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bunların ağa babalarına meydan okuduğu gibi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’da yüzyıl ötesi direniş kültürünün onurlu dik duruşuyla karanlığa teslim olmayacağını haykırırken “Teslim olmuyorum, meydan okuyorum” diyerek Atatürk’ün ve cumhuriyetin sahipsiz olmadığını haykırıyordu.
O halde her türden bağnazlığa, yobazlığa, kabalığa, ilkelliğe ve ortaçağın her türlü karanlığına teslim olmamak için yapılacak bir tek şey var.
Mustafa Kemal Atatürk’e, kurduğu Cumhuriyete, devrimlerine ve CHP’ne sahip çıkmak,
Onu genç kadrolarıyla daha ileri götürmek,
Yarın çok geç olmadan,
Yobaz sürüsü ve işbirlikçileri daha çok yol almadan,
Hemen şimdi.
Aşur EYLEN
13.05.2010
|
TARIH : 5/7/2010 6:17:37 AM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
DENİZ GEZMİŞ
6 Mayıs 1972
Sabahın şafağı sökmemişti,
Deniz’in kolları arkadan bağlıydı.
İki gardiyan iki kolundan kavradı,
Hadi dediler…
Deniz, dimdik yürüdü…
İki gardiyan arasında çok metin gitti.
Avluya çıktı.
Darağacı avlunun karşı duvarına yakın bir yerdeydi
Masaya çıktı,
İpin dibinde bir tabure vardı.
Deniz tabureye kendisi çıktı.
Tepeden sarkan ilmiği boynuna kendi geçirmek istedi,
İlmik sıkılmıştık, dardı.
Cellat ilmiğin halkasını genişletti.
Deniz’in boynuna taktı.
Deniz gür sesiyle bağırıyordu.
“YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE…”
İnfaz savcısı çek-çek diye uludu…
Cellat arkadan tabureye ayağıyla vurdu.
İnfaz savcısı, masayı çekin altından diye bağırdı.
Masayı çektiler…
Deniz gitmişti.
Tam karşımdaydı…
Saat 01:25 ti…
Doktor nabız kontrolü yaptı.
Saat 02.15 ti
Ölmüş dedi…
Birden bir çırpınış sesi, kalabalıkta şaşkınlık yarattı.
Başla hızla sesin geldiği yöne döndü.
Yüzlerden bir ürperti geçti.
Duvarın çıkıntısında düşmemek için kanat çırpan bir güvercindi.
Özgürlüğün sevdalısı DENİZ’i selamlıyordu.
YUSUF ARSLAN
6 Mayıs 1972
İnfaz savcısı doktorları çağırdı.
Yusuf başgardiyan odasında, Deniz’in oturduğu sandalyede oturuyordu.
Deniz’in sesini duydum dedi.
Savcı doktora asılmasına engel bir rahatsızlığı var mı dedi?
Yusuf “hiç bir şeyim yok. Sanki olsa asmayacak mısınız “ dedi…
Savcı her zaman ki çirkin sesiyle Yusuf’u bekletmeyelim dedi.
Ceplerini boşalttılar.
Yusuf’un cebinden 17 lira 25 kuruş çıktı.
Kağıda sarılı ikinci paketi açtılar.
İkinci beyaz ölüm gömleğini Yusuf’a giydirdiler…
“Bu gömleği giydirmeden asamaz mısınız” dedi Yusuf
Usul böle dedi savcı..
Ayaklarındaki prangaları çözdüler.
Kolları Deniz gibi arkadan bağlıydı.
Yusuf yerinden doğruldu.
Yanımızdan geçerken hoşçakalın dedi bize
Sustuk.
İki gardiyan arasında oda yürüdü dimdik.
Darağacı hazırlanmış, tazelenmişti…
Tabure masasının üstüne yerleştirilmiş, tepeye yeni bir urgan bağlanmıştı.
Yusuf masaya, oradan da tabureye çıktı.
Geçirdiler ilmiği boynuna
Bu kez ilmik tek katlıydı.
Yusuf gür, yürekli bir sesle son sözlerini söyledi
“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz, biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetinizdesiniz. Yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm…”
Sözünün sonunda İm’i tamamlayamadı.
Yine o uğursuz çatlak ses çek- çek diye bağırıyordu.
Cellat tabureyi hızla itiverdi…
Yusuf urganın ucunda boşlukta sallanıverdi.
Kollarındaki kelepçeyi çözdüler.
Kolları iki yana sarktı.
Doktorlar yaklaşıp yokladılar.
Biraz daha bekleyelim dediler.
Saat 02.50 ye kadar beklediler.
Urganı kesip Yusuf’u alıp götürdüler.
HÜSEYİN İNAN
6 Mayıs 1972
Başgardiyan odasına Hüseyin’i getirdiler.
Bildiğimiz Hüseyin’di. Her zaman ki Hüseyin…
Bir sigara içip içmeyeceğini sorduk.
“İçeyim” dedi.
Ayaklarında ki lastik ayakkabılarını gösterdi.
“Mamak ta cezaevinde ayakkabılarımızı giymeye dahi fırsat vermediler.
Ayakkabılarım cezaevinde kaldı. Onlara hediyem olsun.
Bunları söyleyin babama üzülmesin.
Ayağında doğru dürüst bir ayakkabısı dahi yok demesin.”
Üzerinde kazak vardı.
Hüseyin’in ailesinde alevi dedesi vardı.
Arkadaşları bu yüzden ona dede diye çağırırlardı.
Dedenin ayaklarındaki prangalar çözüldü.
Savcı idam kararını okudu.
Bu karar sana mı ait, bu karara bir diyeceğin var mı dedi?
Hüseyin savcıya baktı gülümsedi.
Bekletmeyelim Hüseyin’i dedi savcı.
Ayağa kaldırdılar.
Ceplerini boşalttılar.
Onun üzerinden de 21 lira 95 kuruş çıktı.
Sonra kağıda sarılı üçüncü paketi açtılar.
Üçüncü beyaz ölüm gömleğini.
Hüseyin’e giydirdiler.
Savcı haydi Hüseyin dedi.
Hüseyin yanımızdan geçerken,
Bize döndü “Hadi Eyvallah” dedi…
Oda dimdik yürüdü.
Biz de ardından yürüdük. Avluya çıktık.
Sehpaya doğru ilerledi…
Masanın üzerine çıktı. Durdu.
Tabureye çık diye bağırdı savcı…
Hüseyin savcıya döndü.
Yüzüne tükürür gibi,
“Sabırlı ol çıkacağım” dedi.
Ve tabureye çıkmadan,
Masanın üzerinde,
Yürekli bir sesle bağıra- bağıra son sözlerini söyledi
“Ben hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için savaştım. Bu ana kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. Bundan böyle bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm dedi” dedi.
Tabureye çıktı.
İlmiği boynuna geçirdiler.
Vurdu tekmeği Hüseyin tabureye…
Olmadı.
Bir daha vurdu.
Bu kez devirdi tabureyi.
Urganın ucunda bir kez döndü.
Tıpkı Yusuf gibi arkasını döndü oradakilere.
Öylece kaldı.
Saat 03.00 tü
Eller çözüldü.
Nabız yoklandı.
Saat 03.25 de
Urganı kestiler..
İndirdiler.
Hüseyin’i de alıp götürdüler…
“TAM BAĞIMSIZLIK MUSTAFA KEMAL’DEN ARMAĞANDIR BİZE
MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜN BAŞLATTIĞI TAM BAĞIMSIZLIK YÜRÜYÜŞÜNDE IŞIKLAR SAÇARAK YÜRÜYENLERE SELAM OLSUN.
SELAM OLSUN DENİZ GEZMİŞ’E
SELAM OLSUN YUSUF ARSLAN’A
SELAM OLSUN HÜSEYİN İNAN’A
SELAM OLSUN ONLARIN YOLDAŞLARINA
SELAM OLSUN TAM BAĞIMSIZLIK SEVDASINI YÜREKLERİNDE TAŞIYANLARA
ANILARI İNANÇLARIMIZ
SEVDALARI TÜRKÜLERİMİZ OLSUN….
Aşur EYLEN
06 Mayıs 2010 Perşembe
|
[<< Geri]
11-20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
[İleri >>]
| |