ZİYARETÇİ DEFTERİ

TARIH :
3/7/2008 3:10:27 PM
EKLEYEN : mevlana MAIL : mevlanatamer@hotmail.com

* yazdıklarımı yayınlamamakta ısrarmı ediyorsunuz bilmiyorum. anlıyorumki amacınız kardeşlik deil tek taraflı davranmak yinede teşekkür ederim 

TARIH :
3/7/2008 11:32:50 AM
EKLEYEN : hasan MAIL : manzara güzel köyümüzün

* manzara güzel ürüktene güzel del 

TARIH :
3/7/2008 3:19:43 AM
EKLEYEN : GÜLHAYAT MAIL :

* Tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu olsun.
Bugünün anlamını unutmayalım lütfen. Yarın herkesi mitinge bekliyoruz.Saat 14:00 Toros Sokakda toplanılıp Abdi İpekçi
Parkına yürünülecek.
Şöyle gül yüzlü, kadife dudaklı
Bir karım olsun isterdim
Ona öz anama bakar gibi bakar
Bir ilaha tapar gibi tapardım.
Dudağında ruj, gözünde sürme,
Donunda yaldıza rastlarsam eğer,
Birde kalleş çıkarsa karım !
Anam avradım olsun
Bir tenekegaz döküp yakarım.
Kimine göre kadın,
Soğuk kış gecelerinde, sarılıp yatmak içindir.
Kimine, göre kadın
Harman yerindezil takıp
Oynatmak içindir
Kimine göre kadın
Kullanıp atmak içindir.
Hayır ne o, ne bu, ne şu
KARIM, BENİM CAN YOLDAŞIM,
KAVGA ARKADAŞIMDIR.
NAZIM HİKMET RAN 

TARIH :
3/6/2008 7:40:01 AM
EKLEYEN : mevlana MAIL : mevlanatamer@hotmail.com

* sayın site yönetcim siten harika olmuş çok teşekkür ederim.ama siteye yorum yazan canlar biraz itinalı ve sevyeli olmalarını rica ediyorum.bizim mizah gücümüz çok yüksek.her şeye bi kılıf buluruz. ama lakin sonunu hiç düşünmeyiz, bi mizahta ben yapma ihtiyacı duydum hani çok meşattan bi kol bi kolda kemik deresinden diger bi kolda köyün hemen yanı başından bu kollara karışır.ve mursal çayı olur aşagılara dogru odur erşün çayı birbirine karışır nıh çayı olur olurda neşesinden çaglar ama çağlarken güresin çayını bu coşkusundan mahrum etmez onuda alır beraber çaglar akar.akarken hayat verir daga taşa uçan kuşa dağındaki geyiklere ayrım yapmaz basar bağrına.iyide bize ne oluyor hem seni sitenden dolayı tebrik ediyoruz ama bu güzel sitede birbirimize hakaret içeren ğöndermeler yapıyoruz malesef çok üzgünüm şiir yazacaksın kıldığım namazdan sanane diye .diğer taraftanda başını türbanla örtene karşı olacaksın bu ikilik deilde ne sorsam cevabın ne olur gardşım. yapmayın böle şeyler sözü fazla uzattım. mizaha gelince azığı olon çobanla azıksız çoban bir olurmu sorarım siz mursallı kardeşlerime bu kavgadan kim kazançlı çıkıyor görmek ve bilmek isteyen divrigiye şöle bi baksın. taşlarına konan baykuşu bula bileceklermi.saygılarımla.ben ali kızıltuğu her zaman bir elinde saz bir elinde yarım bir bardak rakı köyün çıkışındaki evin balkonunda bana el sallarken hatırlıyorum. can gel bi soluklan dedigi hala kulaklarımda. 

TARIH :
3/5/2008 4:44:25 PM
EKLEYEN : Hüseyin Uygar ve Bağdat Uygar MAIL : mutluharamiler@hotmail.com

* Amcamız Ali Dehmen,Halamın oğlu Hasan Mısır,Köylümüz Hasab Bana,
Dayımın kızı Raziye Yalçın ve Efe
Koç'un yakınlarının ve akrabaları-
nın acılarını paylaşır başsağlığı dileriz.Şu anlar şehir dışında ol-
duğumuzdan görüşemiyoruz.Yakında
görüşmek ümidiyle!!!!!! 

TARIH :
3/5/2008 1:33:18 PM
EKLEYEN : ismet alpay MAIL : ismetalpay3333@hotmail.com

* ………………………..temel askerde
Manevra varmış. Temel elde tüfek yerde yatıyormuş. Komutan gelip sormuş :

-Düşman önden gelirse ne yaparsın Temel?Temel cevaplamış.Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan.Temel bunları da cevaplamış.

Komutan en sonunda :

-Ya düşman tepeden gelirse, deyince.

Temel dayanamamış ve :

-Habu memleketin tek askeru ben miyum komitanum daa!

….derliyen i.alpay

 

TARIH :
3/5/2008 1:29:31 PM
EKLEYEN : ismet alpay MAIL : ismetalpay3333@hotmail.com

* Kaza yerinin etrafını önce polis kordonu sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti.. Gazetesine,iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca


"Yol verin.. Yol verin.. Ben kaza kurbanının oğluyum" diye bağırmağa başladı. Kenara çekilip yol verdiler.. Foto muhabiri yaklaştı.

Arabanın önünde bir eşek yatıyordu. :-))))

 

TARIH :
3/5/2008 1:28:22 PM
EKLEYEN : ismet alpay MAIL : ismetalpay3333@hotmail.com

* Bektaşi ile bir hoca birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca :

-Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya...

Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam... Bektaşinin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş :

-Yahu bu ne uzun namaz böyle?

-Kazaya kalmış namazlarım vardı, onları eda eyledim!

Bektaşi :

-Eh ben de bir namaz kılayım! demiş ve başlamış namaza...

Ama ne namaz, bitmiyor, sonunda hoca dayanamamış :

-Erenler, senin namaz da uzun sürdü!

-Önümüzdeki haftanın namazını kıldım!

Hoca şaşırmış :

-Yahu olur mu böyle şey?

Bektaşi gülmüş :

-Yukarıdaki senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi niye kabul etmesin?

Başa dön
 

TARIH :
3/4/2008 11:46:27 AM
EKLEYEN : HÜSEYİN BOZKURT MAIL : karagozlu@hotmail.com

* sevgili mursallılar ben yozgatın dağyenicesi köyünden hüseyin sitenizi çok beğendim ali kızıltuğ bizim köyümüze gelmişti emeği geçenlere teşekürler 

TARIH :
3/4/2008 11:30:41 AM
EKLEYEN : Aşur Eylen MAIL : asureylen@hotmail.com

* İHANETİNİZİN ADINI KOYUN ARTIK
Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın
Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararı, içerim
İkimizde gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim
Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp, kalkıp Atatürk’e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet
İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
Neyzen TEVFİK
Sevgili Neyzen Tevfik aydınlıklar içinde yatsın. Ellerinden öperim. Ne de güzel yazmış. Yaşadığımız günü ne de güzel özetlemiş.
Cem TV.’de “Köklerin Dili” adlı programı izliyordum. Programın konuğu sevgili Tuncay Özkan’dı.
Vatan, Namus, Ahde Vefa duygularının karartılmak istendiği zaman diliminin bağnazlığını, yobazlığını ve karanlığını anlatıyordu.
Program yapımcısı hem Tuncay Özkan’ı hem de dinleyicilerini şok eden bir olay anlattığında yüreğime bıçak saplandı sanki. Telefona sarıldım yakınımda olan iki insana ulaşmak istedim. Ne yazık ki program canlı değildi. Tuncay Özkan’ın gözleri yaşarmıştı. Belli ki onun da yüreğine hançer saplanmıştı.
Bugünlerde İstanbul’da bütün hurdacılara Mustafa Kemal Atatürk’ün çerçeveli fotoğrafları hurda niyetine birileri tarafından veriliyormuş. Bunu Leyla Kaptanoğlu adlı bir Cumhuriyet hanımefendisi fark etmiş. Soyadını yanlış yazdıysam beni bağışlasın o anki şoktan aklımda böyle kaldı. Saygıdeğer Leyla hanımefendi işini gücünü bırakıp İstanbul’da ne kadar hurdacı varsa teker, teker dolaşıp Atatürk’ün posterlerini toplayıp İstanbul’daki Cem evlerine armağan ediyormuş.
Vatan, Namus, Ahde Vefa duyguları ancak bu kadar incitilebilir. Atatürk’e ihanet ancak bu kadar alçakça yapılabilir. Hurda yığını haline gelmiş insanların beyinleri ancak bu kadar ruhunu yitirmişçesine paslanmış olabilir.
Ancak, tuz-ekmek hakkı için Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan bu ihanet ilk değildir. Sonda olmayacaktır. Paslanmış zekalarıyla bu kapıkulu zihniyet bir yerlerden beslendiği sürece de devam edecektir. Ne de olsa bu örümcek kafalıların kendisi ve vicdanlarıyla ciddi sorunları vardır.
Gelin biz 1922’lere gidelim. Bu ruhsuzların temellerinin nerelerde yattığını bir kez daha 2008’li yıllarda anımsayalım. Bu anımsamalara bu günlerde çok ihtiyacımız var.
1922’de Lozan görüşmeleri sürerken Aralık ayının bir kış akşamında Ankara’da Atatürk’ün silah arkadaşları olan Refet Bele, Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy Mustafa Kemal’i Refet Bele’nin Etlik-Kalaba’da bulunan bağ evinde yemeğe davet ederler. Yemek bahanedir. Mustafa Kemal Atatürk’e yüreklerindeki kinin ruhsuzluğunu kusacaklardır.
Her üçü de birinci Meclisin Milletvekili ve Hükümet temsilcileridir.
Rauf Orbay o günün Başbakanı olarak ilk sözü alır.
“Kemal yemek için toplandık ama bizim seninle konuşacak bir başka konumuz var” der. Konuyu kesmeden devam ettirir. “Bak kardeşim bu meclis senden korkuyor. O yüzden tartıştıkları konu sana kadar gelmiyor. Ama ben Başbakanım şikayetlerde bana geliyor” der. Birinci mecliste Mustafa Kemal Atatürk Meclis Başkanıdır.
Gazi şaşırmıştır.
“Benim neyimden korkuyorlarmış” diye sorar.
Bunun üzerine Rauf Orbay ruhunun derinliklerindeki karanlığı şöyle anlatır.
“Senin bir gün bir fırsatını yakalarsan Cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. İçlerinden kimileri senin padişahı bile bu ülkeden kovacağın kaygısını taşıyorlar. Bu böyle gitmez kardeşim, çık kürsüye bunları yapmayacağına milletin önünde söz ver” der.
Mustafa Kemal donup kalmıştır. Buna rağmen soğukkanlılığını koruyarak Rauf Orbay’a şunu sorar.
“Peki, Rauf senin Sultan Vahdettin’le ilgili görüşün nedir?”
Rauf Orbay Padişahım çok yaşa dalkavukluğu içindedir. Şöyle yanıtlar.
“Benim babam padişahın başmabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği vardır. O nimeti şimdi benim boğazımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Ayrıca aldığım İslam terbiyesi nedeniyle de o bir halife olduğu için padişaha o yönden de bağlıyım. O gibi makamlar ulvi makamlardır. Senin benim gibi kişilerin aday olacakları makamlar değildir. Bana göre bizim görevimiz bitmiştir.
Rauf Orbay’ın ruhunun bugüne nasıl yansıdığını görüyoruz yoruma gerek var mı?
Mustafa Kemal aynı soruyu ev sahibi Refet Bele’ye sorar.
Refet Bele aynen Rauf gibi düşünüyorum paşam diye yanıtlar.
Masadaki diğer konuk Ali Fuat Cebesoy farklı yanıtlasa da her iki arkadaşıyla aynı düşündüğünün şaşkınlığı içindedir.
Mustafa Kemal bir kağıt ister. Gecenin bir yarısı bağ evinde kağıt bulamazlar. Mustafa Kemal sigara paketinin kapağını yırtar ve arkasına şunları yazar.
“Günü geldiğinde padişahla ilgili kararı, en yüce icra organı olan TBMM verecektir.”
Yazdığı metni arkadaşlarına okur. “Bu metni yarın Meclis kürsüsünden okursam, size göre meclis teskin olur mu? Bu endişeleriniz giderilmiş olur mu? diye sorar. Ertesi gün meclis kürsüsüne çıkar ve aynı metni okur. Böylece silah arkadaşlarıyla da yollarının ayrıldığına inanır.
Hilafet ve halifelik yanlılarının entrikaları da o günden sonra başlar. Günümüze kadar da sürer gelir.
Entrikanın en büyüğünü mandacı hilafet yanlıları bu mecliste ihanetleriyle kanıtlarlar.
O günkü Anayasa’ya göre meclisin yenilenmesi her iki yılda bir yapılıyordu. Birinci Meclis dönemini doldurmuştu.
İhanet çeteleri Mustafa Kemal’i ikinci meclis’e sokmamak için muhalefet adına her yolu mubah sayıyorlardı.
Bunun için inanılmaz bir planı uygulamaya koydular.
Bu nasıl olur diyerek o hain kararı buldular.
Seçim kanununu değiştirmek gerek.
Muhalif kanadın üç milletvekili Samsun’dan Emin bey, Erzurum’dan Necati bey, Mersin’den de Çolak Selahattin bey oturdular bir seçim kanunu değişikliği hazırladılar.
Seçim kanunundaki değişiklik önergeleri şunlardı.
1- Bundan böyle milletvekili adayı, adaylığını koyduğu yerde en az beş seneden beri oturuyor olmalı.
2- Milletvekili adayının doğum yeri, Misak-ı Milli sınırları içinde olmalı.
Mustafa Kemal yaşamı boyunca o cepheden, bu cepheye koşturmaktan hiç bir yerde değil beş yıl, beş ay bile sürekli oturmamıştı.
Doğduğu yer Selanik Misak-ı Milli sınırları dışında kalmıştı.
Bu önerge TBMM Başkanlık divanına verildi. Oturumu Dr. Adnan Adıvar yönetiyordu. O da muhalefet yapan mandacı İttihatçı kanadın lideriydi.
Dr. Adnan Adıvar “öneriyi komisyona havale ediyorum” dedi.
Gazi derhal söz istedi.
“Bu öneri şahsımla ilgilidir. Ben TBMM’nin Başkanıyım. Benimle ilgili bir öneriyi millet bilmek ister” diye bağırmaya başladı. Mustafa Kemal çok üzülmüştü.
Bu güne kadar ne yaptıysam Türklük adına, İslam adına iyi şeyler yaptığıma inanıyordum. Kendi kurduğum Meclisten, sayıları üç beş de olsa milletvekilinin çıkıp ta beni en doğal yurttaşlık haklarımdan seçme-seçilme haklarımdan mahrum etmeye çalışacağını cephelerde gırtlak gırtlağa savaştığım düşmanlarımdan bile beklemezdim. Yazık ki doğum yer, bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor. Ayrıca herhangi bir seçim bölgesinde de beş yıl oturmuş değilim.
Ancak, bilmelisiniz ki Selanik tek kurşun atılmadan Yunan’a teslim edildiğinde ben bir başka yurt köşesini savunmak üzere Derne’de, Bingazi’de, Trablusgarp cephesinde savaşıyordum. Eğer bu efendilerin dediği gibi bir yerde beş yıl oturuyor olsaydım. O zaman Çanakkale’de, Anafartalar’da, Arıburnun’da olmamam gerekiyordu. Bitlis’i Muş’u alarak Diyarbakır’a dayanan Rus’un karşısına geçip bu şehirlerimizi kurtaramazdım. O zaman Filistin’de, Suriye’de Halep’te olmaz, bugünkü Suriye sınırımızı eylemli olarak çizemezdim. Sakarya’da, Afyon’da, Dumlupınar’da olamazdım Ama eğer ben oralarda olmasaydım, korkarım bu efendilerin de doğum yerleri Misak-ı Milli’nin sınırları dışında kalırdı.”
Fazla söze gerek var mı? Bu bir ihanetin belgesidir.
Bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerini hurdacılara verenler bu hainlerin torunlarıdır.
Cumhuriyet kadını Leyla hanımefendinin duyarlılığına sonsuz teşekkürler.
Bizlere tarihi ihanetleri bir kez daha yazdırdığı için ellerinden öpüyorum.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününü de kutluyorum. Çağlayan Meydanında Leyla hanımefendiyi kürsüde görmek istiyorum.
Bizim sözümüzün bittiği yerde bu karanlık hurda yığınına son sözü yine Neyzen Tevfik şiirinin son dörtlüğünde ne de güzel söylüyor.
Alana tarihin en güzel ahlakıdır.
Almayana hurdacının yığını bile azdır...

Aşur EYLEN
 


[<< Geri] 51-60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 [İleri >>]