*
YAMADAĞINDAKİ HAYDUT
“Yama dağı da Amerikalıların yeri,
Helikopterle gezer haydutların piri,
Mekan eylemişler yamanın en yüksek yerini,
Kaç zamandır bu iş nedir diye soran olmadı.”
Sevgili ozan Ali Kızıltuğ beni bağışlasın “Yama dağları” ezgisinden yararlanarak köyümüzün komşusu Amerikalıya bir selam göndereyim istedim.
Ezgi, mertliğin, yiğitliğin destanı,
Kavuşulamayan nice sevdalardan birinin türküsü,
“Yama dağları da yiğidin yeri,
At üstünde gezer yiğidin biri
Mekan eylemişte yukarı gölü
Kaç gündürkü benim yavrum gelmedi”
Türkülerin yazıldığı bu dağlarda şimdilerde sinsi, tuhaf, garip işler oluyor.
Yörenin insanları olarak kürtleri bilirdik. Yazın yayla yeri olarak kullanırlardı buraları.
Koyunlar, kuzular, gelinler, kızlar, çobanlar nice keyvenliler bu dağların yürekli konuklarıydı.
Geceleri bu dağların doruklarında görünense çoban ya da diğer bir adıyla Zühre yıldızıydı.
Suları soğuktu, kardelen çiçekleri nice sevdaların türkülerine yoldaşlık ederdi.
Ekmek emek isterdi.
Emeğin yarattığı ekmek dostça bölüşülürdü.
Ardıç ağaçları kesileli beri ardıç kuşları küstü. Yamanın enginliklerini çoktan terk etmişlerdi.
Yama dağı ıssızdı, sessizdi, sakindi.
Kekliklerin sesinde aşıklar yüreklerindeki nice sevda türkülerini söylerdi.
“Delikli demir icat oldu mertlik bozuldu.”
Yama dağın da Amerikalılar peydahlandı dostluk bozuldu.
Amerikalıların bu dağlarda ne işi vardı?
Sürülerimi kaybolmuştu?
Sığırlarımı telef olmuştu?
Kışın kuşun kuşa kanat çırpmadığı bu dağlarda, 2250 metre yükseklikte ne arıyorlardı?
Ne aradıklarını bilemem ama Yama dağında belli ki bir şeyler oluyordu.
Büyük iş makineleri alttan ısıtmalı asfalt yol yapımını çoktan bitirmişti.
Dağların tepeleri düzgünce kesilip helikopter pistine dönüştürülmüştü.
Dağların derinliklerine inilip üstüne geniş, geniş binalar yapılmıştı.
Binaların üstüne devasal büyüklükte uydu araçları çoktan yerleştirilmişti.
En yeni ve en son teknoloji bu ıssız dağın başında ne işe yarıyordu?
Yama dağının derinliklerine neler gizleniyordu?
Bu yörede yaşayan insanları hangi tehlikeler bekliyordu?
Sorular çoktu.
Soranlar yoktu.
Çevredeki köylüler ince taktiklerle, küçük menfaatler karşılığında çoktan kandırılmıştı.
Malatya, Sivas valilerinin Yama dağındaki Amerikalılardan haberleri var mıydı?
Neler olduğunu herhalde onlar biliyorlardı.
Divriği, Hasançelebi kaymakamları da ilçe hudutları içindeki bu dağların neden delik deşik edildiğini biliyorlardır.
Dağların tepelerinin neden düzeltildiği, dağın derinliklerine neden inildiği konusunda bilgileri vardı.
Efendi Amerikalı herhalde kendi başına çıkıp yama dağına gelmemişti.
Efendi Amerikalı yama dağının yer altı, yer üstü zenginliklerini bizden daha iyi biliyordu.
Efendi Amerikalı Fırat nehrini besleyen güçlü su kaynaklarının da yama dağında olduğunu biliyordu.
Efendi Amerikalı 2250 metre yükseklikteki bu dağdan Ortadoğu ve Asya’yı nasıl kontrol edeceğini de biliyordu.
Efendi Amerikalıların yayınladığı haritalarda, yama dağının stratejik yapısının da en iyi bileni yine kendisinin olduğunu çok iyi biliyordu.
Efendi Amerikalı bu.
Bilmediği bir şeyler olabilir mi?
Bildikleriyle bütün dünyayı köleleştirmiyor mu?
Peki, yama dağındaki bunca gelişmeyi bilmeyen var mı?
Olmaz olur mu?
Divriğililer, Hasançelebililer, Mursallılar, Köylüköylüler, Bektaşlılar bunca gelişmeden habersiz kuzu, kuzu kentlerinde, köylerinde yaşıyorlar.
Öylesine bir yaşam ki!
Toprakları üzerine yapılan Nato Radar Üssü ile “bizim topraklarda” diye de övüne biliyorlar.
Suç tabi ki bu gariplerde değil.
Onlara öyle söylenmiş, öyle kandırılmış, öyle dayatılmış, öyle konuşmayı da kendileri için bir ayrıcalık sanıyorlar.
Halkı nasıl eğitirsen o kimlikte insanlar yetiştirirsin.
Peki, bunca gelişmeyi görmeyen başka kimler var?
Kimler yok ki.
Yörede elini sallasan görmeyene, duymayana, dilleri lal olmuş binlerce insana değer.
İnsanın içini yakanda işte bu duyarsızlık.
Malatya’da, Sivas’ta Divriği’de, Hasançelebi’de onca sivil toplum örgütü, onca demokrat kuruluş, onca kendine sol diyen siyasi partiler var.
Biri, bir tanesi, yaraya merhem sürecek bir el, birileri bu, şu, o bilcümle gören göz, duyan kulak. Her ne ise, hiç biri efendi Amerikalı bu topraklarda ne arıyor diye sorabilmiş, konuşabilmiş değil.
Beterin beteri var derler ya, doğru bir söz.
Daha beteri de bu yörelerin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, halkından oy almış insanlar ya mecliste milletvekili ya da siyasetçi.
Bunlardan birisi yediği ekmek, içtiği su hakkı için meclisin kürsüsünden Amerikalının Divriği dağlarında ne aradığını sorsun, sorabilsin.
Kimileri memleketlerinin sarımsağını, soğanını, patatesini meclis kürsüsüne taşırken bu yörenin siyasetçileri AKP açılımlarının çalıştaylarının sarhoşluğundan kurtulamamışlar.
Kendisinin Divriğili olduğunu bildiğimiz Divriğililerin övgüyle söz ettikleri, kürt açılımı sevdalısı, ÖDP özgürlüğünü az bulup daha büyük özgürlüğün bayrağını özgürlükçü solun burçlarına diken İstanbul bağımsız milletvekili Ufuk Uras, Divriği dağlarındaki efendi Amerikalıyı bir görebilse. Efendi sen kuzey Irak’ta kürt devletini kurdun bizim oralarda ne arıyorsun deyiverse. Sorsa sual etse aldığı yanıtı bir Türkçe bir de Kürtçe açıklasa ne hoş olur değil mi?
Kısacası dostlarım Divriği, Hasan çelebi, arasındaki yama dağında bir büyük belanın ayak sesleri Iraktan, Afganistan’dan, İran’dan, Ortadoğu’dan duyuluyor.
Bizdeki suskunluk belliki BOP’un eşbaşkanlığından kaynaklanıyor.
Kim bilir Kürt açılımının, Alevi Çalıştayının arasında yama dağı bir başka türküdür.
Bizim söylemediğimiz Ozan Ali Kızıltuğ’un yazmadığı bir başka destan yazılıyordur!
Amerika bu.
Efendilerin efendisi.
Eş başkanlarıyla birlikte bu destanları yazar mı yazar.
Malatyalılar, Sivaslılar, Divriğililer, Hasançelebililer,
İyi uykular!
Bir gün sizlere birileri günaydın uyanın canlarım diyebilir.
Bu diyebilir sorusu nedir?
Bir düşünün bakalım.
AŞUR EYLEN
|