*
BU ŞİİRİ KİM YAZDI?
İtalyanların Berlusconi’si başbakanımız RTE nin can dostu. Şimdilerde de bu tür dostluklara kanka diyorlar.
Kanka Berlusconi İtalya’da skandal üstüne skandallar yaşatıyor. Skandalının yeni boyutu; Berlusconi’den “sus payı” olarak “rüşvet” alan bir yargı mensubunun; daha çok yeni önceki gün dört buçuk yıl hüküm giydiğini İtalyan yargıçları açıklıyor.
Bizde birileri ne var bunda diyebilir.
Fakat ortada çok garip bir durum var.
Kanka Berlusconi’den “rüşvet aldığı tespit” edilen yargı mensubu mahkum ediliyor.
“Rüşvet verdiği tespit olan” kanka Berlusconi, başbakanlıkta oturuyor.
Kanka Berlusconi; meclis çoğunluğu sayesinde ele geçirdiği devletin en üst dört makamına getirilen özel ”dokunulmazlık yasaları” nedeniyle yargılanamıyor.
Elindeki olanakları kullanarak göz göre-göre kendisine “dokunulmazlık zırhı” koyan kanka Berlusconi’ye yasalar erişemiyor.
İtalya’da muhalefetin durumu da hoş. “ Bu lekeyle orada oturamazsın. Madem yasa sana erişemiyor, o zaman oradan in istifa et” diye ağlaşıyor.
Muhalefet ne derse desin kanka medyayı ele doladığından İtalya da kamuoyu baskısı oluşturulamadığından Kanka Coni yola devam ediyor. Kanka Coni fırsat bu fırsat deyip seçim üstüne seçim kazanıyor.
Kanka Coni bir şövalye üç hafta sonra ki Avrupa parlamentosu seçimlerinin en güçlü adayı.
Avrupa’dan ikinci örnek İngiltere’den Avam Kamarası Başkanı Michael Martin’in istifası.
Avam Kamarası başbakanının istifası bir yargı sürecinin sonucunda değil. Kamuoyu baskısı ve basının duyarlılığından. Kamuoyu ve basın olayın ciddiyeti üzerinde bir meşruiyet sorunsalını ortaya çıkartıyor.
Avam Kamarası başkanının “meşruiyet sorunu” ile karşı karşıya kalmasının nedeni; kişisel harcamaları masraf kalemlerinden gösteren parlamenterler
Ekmek elden su gölden İngiliz milletvekillerinin giderleri işçi partisi, muhafazakar hiç fark etmiyor. Her iki partide bu skandaldan muaf değil. Skandalın sonucunda İngiliz protokolünün üçüncü sırada gelen ismi Martin istifa ediyor.
Ülkemizde sabahtan akşama, akşamdan sabaha AB ile yatıp AB ile kalkan yöneticilerimizin durumu hangi AB üyesi ülkesine benziyor? Bir iki örnekle de ülkemizin ahvalini yazalım.
Kanka Coni’nin giydiği dokunulmazlık zırhı bizim parlamentomuzu yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya sarmaş dolaş sarmış. Başbakandan nice milletvekiline dosyalar dizim-dizim. Yargılanma yerine zaman aşımını bekliyor. Dosyadaki suçlar mı? Hatırı sayılacak kadar yüz kızartıcı.
Kanka Coni gibi meclis çoğunluğunu ve medyayı hal yoluna koyduktan sonra muhalefetin ağlamasına kulak asma. Halk kime “yürü ya kulum” diyeceğini biliyor. Atalarımız ne demiş. “İş bilenin kılıç kuşananın”.
İşini bil kılıcını kuşan.
A Ka Pe yedi yıldır işini biliyor. Kılıcını kullanıyor.
Bilinen işlerden bir iki örnek:
Cumhurbaşkanlığı makamı AKP’nin oylarıyla oraya oturan Bay Abdullah Gül’ün şahsına ait değildir. Bay Abdullah Gül cumhuru temsilen ordadır. O makamı temsil eden kişi hakkında herhangi bir şüphe olmamalıdır. Ne türden şüphe olursa olsun incinen cumhur ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacaktır.
Bay Abdullah Gül 1999 yılında açılan bir davada “özel belgede sahtecilik suçundan yargılanması gerektiğine karar verilen ilk cumhurbaşkanıdır. Bay Abdullah Gül, kişisel harcamasını devlete ödettiği gerekçesiyle hakkında açılan davada mahkum olmuştur.
Kalkınma Bankası, Bay Abdullah Gül’ün devlet bakanı olarak görev yaptığı 1996-1997 tarihleri arasında “yemek, çiçek, hediyelik eşya, konaklama giderleri, kartvizit, davetiye ve zarf bedeli olarak o dönemin değerleriyle toplam 1 milyar 949 milyon TL tutarındaki harcamasını bankaya ödettiği iddiasıyla yapılan inceleme sonucunda 1 milyar 735 milyon TL tutarının görev gereği olmayan, şahsi ve keyfi harcama niteliğindendir görüşüyle Ankara 18 inci Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada mahkeme Gül’ün harcamalarının şahsi harcamalar niteliğindedir, kişisel ilişkileri ile ilgisi bulunmaktadır. Görevinin gereğinden kaynaklanmamıştır. Bu bakımdan davalı bizzat kendisi ödemekle sorumludur kararını verdi. Kararı Yargıtayın onaması üzerine Gül bu parayı yasal faiziyle ödemek zorunda kaldı.
Serde dokunulmazlık vardı. Kamuoyu dini bütün Müslüman APK nin peşine düşerken medya olan biteni Bay Abdullah Gül’e yapılan haksızlık olarak yazıp çiziyordu.
AKP nin kapatılması davasında Bay Abdullah Gül yine şüpheliler arasındaydı. Anayasa Mahkemesi AKP ye 10’a karşı 1 oyla mahkum edip cezasını paraya dönüştürdü. AKP nin laiklik sicili bozulmuştu.
Sincan 1.ci Ağır Ceza Mahkemesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erbakan’ın mahkum olduğu kayıp trilyon davasında evrakta sahtekarlık suçundan ifade vermesi gereğine karar verdi
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimine AKP li çevreler ateşler püskürdü. Bu üslupları AKP hakkında kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı da yaşadı.
Kaldırın dokunulmazlıkları hukuka güvenin. Suçsuzsanız sizlere diyecek bir şey yok diyenlere Burhan Kuzu şöyle diyordu. “ Arkadaşlarım yargıya güvenmiyorlar”
Daha ilginç bir olaysa Bay Abdullah Gül Dışişleri Bakanlığını yaptığı dönemde 24 Mayıs 2003 günü Vatan Gazetesi’nden Sedat Sertoğlu’yla yaptığı bir söyleşide; ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la 2 sayfalık 9 maddelik bir gizli plan üzerinde antlaştıklarını anlatıyordu. Bu 9 maddelik gizli antlaşma BOP’un gereği bugün halen yürüklükte olan büyük tartışmalar yaratan maddeler.
Bütün bunların hepsi Bay Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmadan biliniyordu, söyleniyordu, tartışılıyordu. Muhalefet bunların hepsini tek-tek iktidarın önüne koydu. İktidar dinlemeyi bir yana bırak kamuoyuna “bakın görüyor musunuz? Bir Müslüman cumhurbaşkan seçilmesine kimler nasıl karşı koyuyor?” yaygarasıyla neler yapılmadı neler?
Ne kamuoyu uyandı. Ne de medya doğrunun yanına oldu.
Cumhurbaşkanı Bay Abdullah Gül’ün üstündeki şüphe dünde vardı. Bugünde var.
Mecliste dokunulmazlığın arkasına sığınmış nice yüz kızartıcı dosyalarda raflarda zaman aşımını bekliyor.
İtalya’nın Berlusconi’si ne mi bakarsın,
İngilizin Martin’inemi çunarsın,
Kore’nin dedikoduya dayanamayıp intihar eden devlet başkanına mı yanarsın?
Japonya’da harakiri eden bakana mı yanarsın?
Neye yanarsak yanalım.
Yalnız muhalefetle değil rejimin tüm kurumlarıyla her türlü uzlaşmayı reddeden A Ka Pe iktidarına şu sorulmaz mı?
Bunca şüpheye, bunca uyarıya karşın şüpheliyi Çankaya’ya taşımakta neden bu kadar direndiniz neden?
Bir yerlerden bir direnme rüzgarımı esti?
Bu şiiri kim yazdı?
Kim okuyor?
AŞUR EYLEN
25 Mayıs 2009 |