|
TARIH : 7/4/2009 10:43:14 AM |
EKLEYEN : ozan |
MAIL : |
*
mursal köyü mursal spor da yendiniz tebrikler saygılarmla
dayım soner çınar oralı |
TARIH : 7/1/2009 2:45:09 PM |
EKLEYEN : ahmetdehmen |
MAIL : |
*
2 temmuz sivas katliyaminda sehit düsen canlara allahtan rahmet kederli aylesine bassagligi diliyorum ahmet dehmen divrigi mursal der yön kur üyesi |
TARIH : 6/29/2009 3:08:43 PM |
EKLEYEN : antalya |
MAIL : |
*
resimlere baktım o kadar güzel kı çok özlemişim bir kez daha anladım...yuvaya doğru yürüsem küçük derenin sesi bir yandan 3 yılın hasreti biterdi belki ama ne izin var nede zaman artık songül ün düğününe kaldı herşey :) şimdiden MERHABA... |
TARIH : 6/28/2009 3:44:34 PM |
EKLEYEN : ahmetdehmen |
MAIL : |
*
müslüm dehmen e allahtan rahmet ve kederli aylesine baş sagligi diliyorum |
TARIH : 6/28/2009 11:43:08 AM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
MYSİA’NIN TÜRKÜLERİNİN SÖYLENDİĞİ YER
AİGAİ
“Işığın düştüğü yerdeki sevdanın türkülerine selam olsun”
Kutsal Şakran’ın aydınlattığı yoldan kavruk Yunt Dağlarını sağınıza alıp kuzeye doğru yolunuza devam ederseniz yüzlerce yıllık ölümsüz zeytin ağaçları, iri gövdeli sevdalarıyla sizi kendi derinliklerine doğru çekecektir.
Yunt dağları Kerbela’nın bir başka adıdır. Susuzluk onun yüreğindeki sızıdır. Canlı öncesi dünyanın lav ve tüflerinden oluşan bu dağlar zemininde su tutmaz. Güzün yaprakları sarı kızıla dönen seyrek meşe ve melengeç ağaçlarıyla kaplıdır. Diğer bir adı çitlenbik melengeç ağaçları aşılandığında Antep fıstığı ağaçlarına dönüşmektedir. Yunt dağları bir sarnıçlar yöresidir. Bu yörede yaşayan insanlar için yağmur biriktirilecek, saklanacak bir nesnedir. Su buralarda bir nimettir. İnsanlar bu nimeti binlerce yıl bu dağın her yanında biriktirmiştir. Bugün Yunt dağlarının kurak yamaçları çobanların yaptığı yeşil yosunlu göletlerle doludur. Yunt dağlarının Kutsal Şakran’a bakan yüzü eğimlerle denize iner. Dağ küçüğü bu tepelerin ardında ulaşılması zor bir dağ kenti vardır. Bu ören kent Aigai’dir. Bugün bu antik kentin bulunduğu yere “Nemrutkale” üzerindeki yakın tepeye de “Gündağı” deniyor.
Aigai
Sarnıçların sözlüsü
Melengeç dilinde
Çitlenbiklerin öyküsü
Yunt dağlarının nazlı gelini
Ege imbatının okşadığı güzel
Dağ küçüğü tepelerinin ardındaki sevdaların türküsü
Bulutların en yakınındaki yeryüzü
Sevgili Aigai
Sessizliğin ortasında suskun
Işığınla aydınlatıyorsun Luvi gönlümü
Luvi gönlümdeki sevda ile sevdim seni
Sevdim seni Aigai.
Aigai bugün bile Anadolu kültürünün soylu bir tanığıdır. İyi işlenmiş taş duvarlarıyla dimdik ayakta duran bir antik anıttır. Aigai dokumacılıkta da iddialıdır. Hatta komşu kentlerle yaptığı anlaşmalarda barışı sürekli kılmanın karşılığında onların dokumacılıkla ilgilenmelerini ön koşul koyarlardı. Savaş yerine barış, barış adına emeğin üretiminin birlikte paylaşımı. Bu bir Luvi kültürüdür. Luvilerin aydınlığı Aigai’nin yüreğindeki barış, kardeşlik, yaşamı bölüşme ışığıdır.
İ.Ö. 2000 li yılların başında Avrupa’nın bilinmeyen derinliklerinden koşup, Balkanlar üzerinden akıp, bugünkü Yunanistan’a ilk gelen Hellen’ler ki onlara “AKHA” da deniyor. İşgal için geldikleri bu topraklarda karşılaştıkları yerli insanlara Pelasgos ya da Lelegos adını verirler. Egenin bu yerli insanlarının Anadolu’nun en eski halklarından Luviler olduğu bilinmektedir. Bu yitik halk Hint Avrupa dil topluluğuna giren bir dil konuşuyorlardı. Onlardan günümüze kalan insanlığın yaşam türküleridir. Luviler, Aluviler, Alaviler, Aleviler dillerini ve sırlarını bu türkülere gizlemişlerdir. Tarih ve türkülerimiz bunun tanığıdır.
Avrupa’da bugün konuşulan birçok dilde, bu anlamdaki bir sözcüğe benzerliğinden ötürü Aigai, palamut meşesi anlamını taşıyabilir. Gerçektende Yunt dağları ve Aigai çevresi meşelerle kaplıdır. Bu kıraç topraklar yaşamak için meşe ağaçlarının köklerine sımsıkı sarılmışlardır. Bu kadim topraklar bitkisiz kalmaktan korkar. Aigai “Meşelerin halkı” anlamına da gelebilir. Bu meşeli yöreye bugün çoban yatağı denmekte, çobanlar bir yaylı yatakmış gibi üzerinde kepenekleriyle birlikte yattığı “Pirnar” çalılarıyla kaplıdır. Güzün yeşilden sarıya, kızıldan kahverengiye dönüşen bir renk cümbüşüyle tahtacı gençlerinin sevdalarını selamlar meşe yaprakları.
Öte yandan tarih öncesi ege kentlerinin birçoğunun adını koyan gizemli Luvilerin dilinde “Aiaka” sözcüğü “toprak ananın yeri” “ana tanrıçanın yurdu” anlamını karşılayan bir sözcükte olabilir. Her şeye kadir Ana Tanrıça ilkyazın başında, yemyeşil çimenlerle, pürtüklü kenger dikenleriyle mor yer sümbülleriyle, sarıçiçeklerle süsler bu toprakları. Aigai, bu bölgede çok önemli kültürel izler bulunan Yüce Ana ile ilgili Aiaka sözcüğünün zamanla değişmiş biçimidir. Ya da değişe, değişe bugünkü bu toprakların adı olmuştur Anadolu. Ana erkil toplum yapısının da en güzel adıdır.
Anlamı hangi dilden gelirse gelsin Aigai, Yunt dağlarının içinde; güney uzağında Ana Tanrıçanın bir başka yurdu Sipylos dağını görür. Batı ufkunda düş gibi dağ çizgileri ardındaki denizi duyumsar. Yırtıcı kuşların yuvasına benzeyen bu güzel kent özbeöz Anadolu kültürünün ürünüdür.
Güzel Aigai, yeryüzünün ilk tarihçisi Bodrumlu Herodotos’un saydığı on iki Aiol kentinden biridir. Aiol, Türkçe “Eyol” okunur. Aiol’lerin kendi aralarında dayanışmak için bir birlik kurdukları biliniyor. Aigai, Anadolu kıyılarında zenginleşen Aiol’lerin deniz kenarında olmayan kentlerinden biridir. Tüm Aiol kentleri deniz kıyısındayken, yalnızca Temnos ve Aigai denizinden uzaktadır. Eski çağda Symirna’dan, İzmir’den deniz kıyısını izleyerek Mysia’ya gitmek isteyenlerin Hermos’u aşabildikleri tek geçittir.
Aigai’de, o güne göre ticarete elverişsiz ama korunması kolay bir sarp dağın üstündedir. Aiol’ler, yurt edinmeye çalıştıkları Kuzey Ege kıyılarını saldırıdan korumak için bu kentlere yerleşmiş ve kalın duvarla berkitilmiş olabilirler. Ya da buraları Aiol’lerden önce de, Pelesgosların yani Luviler gibi yerli halkların barındıkları ve yaptıkları bir yerdi.
Gediz’in ağzında, İzmir körfezinin girişinde Levkai kenti bulunur. Bugünkü Çomaltı tuzlalarının yakınındadır. Hellence adı “ak insanların kenti” anlamına gelir. Levkai, kölelere eşitlik ve özgürlük vadeden erdemli Pergamon’un isyancı prensi Aristonikos’un surları önünde, Romalıları yendiği kenttir. Yıl İ.Ö. 131’dir. “Helipolis” “güneş ülkesi” kurmayı öneriyordu. İnsanlığa Aristonikos.
“Aynı güneş altında, aynı ekmeği eşitçe paylaşmalıydı insanlar” Spartaküs’ün, Şeyh Bedrettin’in, Hallac-ı Mansur’un, Nesimi’nin, Pir Sultan Abdal’ın atasıydı onlar. Zaman büyük özlemlerin zamanı değildi. O nedenle çabuk yenildiler. Bugünlerde tekelerin, malakların, oğlakların dolaştığı isyancı dağlara onlar türkülerini söylediler.
Türkülerden bir demet
Kırmızı gül düştü yanağıma
Ölümsüzlüğün aydınlığında ılgıt-ılgıt esen rüzgarda
Spartaküs kokuyordu
Bedrettin kokuyordu
Mansur’un darında
Derisi yüzülen Nesimi kokuyordu isyancı dağlarda
Pir Sultan Abdal türkülerini söylüyordu.
Hektor’dan Mustafa Kemal Atatürk’e
Anadolu toprakları üzerinde
O nice sevdanın nice destanları yazılıyordu.
Dağların arasında kaybolmadı Aigai. Zaman uyutmadı onu kollarında, bu güzel kent ayağa kalktı yürüdü.
İ.Ö 2. yılda Büyük Bergama Krallığı egemenliğini doğuya doğru genişletince Aigai’nin önemi arttı. Yunt dağlarından Gediz ovasına giden yol işlerlik kazandı. Kent alanı büyüdü, ticaret gelişti. Bugün yosun tutmuş kalın taş duvarları Luvi kültürünün doyumsuz güzelliklerini yaşadı. Aigai, küçük bir Pergamon oldu. Kutlu Pergamon da olduğu gibi Aigai’nin iki yanından iki dere akıyordu. Biri yeşil çağlayanların deresi Seklik, diğeri derin bir vadinin dibinden gürleyen Güzelhisardı. Şarap ve eğlence tanrısı Dionysos’a adanmış üzüm bağlarının bereketini Seklik ve Güzelhisar dereleri taşıyordu. Mysia’lılar taştan oydukları kaplarda çıplak ayaklarıyla ezdiler üzümü. Suyunu, kızıl şaraba dönüşsün diye koca karınlı küplerde dinlenmeye aldılar. Üzümü uyuttular bu kaplarda, kendileri uyumadılar. Gece boyunca ateş önünde dans ettiler, şarkılar söylediler. Sabahın aydınlığında ışığın aşkına sevdiklerine evlenme andı verdiler.
“Ana Tanrıça” nın güzel kenti Aigai’nin Apollon Tapınağı yorgun düşmüş, kalın gövdeli sütunları, pembe andezit taşlarıyla, Güzelhisar çayının kıyısında hala ışık saçıyor sulara. Bu tapınaktan çıkan gözle görülecek kadar yok olmamış antik bir taş yol kent Akropol’undan inen bir başka yolla birleşiyor. Batı’daki yükseltileri aşıp denize Şakran’ın alımlı yarımadasına hasatsız Ege Denizi’ni kucaklayan bir diğer Apollon Tapınağına ulaşıyor.
Bergamalıların egemen oldukları dönemde yeni yapılarla yeniden düzenlenen Aigai Bergama topraklarının Romalıların eline geçmesiyle birlikte varlığını Romanın saltanatları içinde sürdürdü. Roma’dan- Bizans’a derken İ.S 17. yüzyılda Batı Anadolu kıyılarını yerle bir eden o korkunç depremin ardından Ege kıyılarının diğer parlak kentleri gibi Aigai’nin de ışığı söndü. Kent şimdi taş kaldırımlarıyla uzaktan insanı büyüleyen sessizlik içinde, tepede her yanını sarmış Pirnar çalıları, delice ve akıllı zeytin ağaçları, çok renkli meşeleriyle o inanılmaz el emeğini yansıtan yontulmuş binlerce taşıyla bulutların koynunda uyuyor.
Aigai, bugün hem denize bu kadar yakın, hem de kuru dağların arasında kalmış bir ören yeridir. Geçmişin gizemlerini esen rüzgârlara anlatan, şaşılacak derecede sessiz ölü bir kenttir. Aigai bir zamanlar bu topraklarda yaşamış insanların ne denli bir uygarlık yarattıklarını el hüneri ve insan aklıyla biçimlenmiş ve dizilmiş taşlarıyla ne güzel anlatıyor.
Serin Mysia nın hoyrat poyrazı
Kartal yuvasını insan yuvasına dönüştüren güzel
Aigai yi binlerce yıllık sevdasının türküleriyle okşuyor.
Aluvilerin, Alavilerin, Alevilerin, Luvilerin türkülerini söylüyor.
Kaynakça: Sefa TAŞKIN
Aşur EYLEN
|
TARIH : 6/28/2009 11:37:43 AM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
Gönlü güzel, yüreği güzel, kendi güzel Sevgili Müslüm... O zalim nasıl kıydı sana... Sana kıyan el insan eli olamaz. yüreğimizde ki insan yanını hep saklayacağız... Seni hiç unutmayacağız. Sevenlerine, ailene, çocuklarına, kardeşlerine ve babana sabır dilerim. |
TARIH : 6/24/2009 3:59:01 PM |
EKLEYEN : ismail sarıtaş |
MAIL : |
*
müslüme allahtan rahmet diliyorum tüm mursallıların bası sağ olsun |
TARIH : 6/22/2009 3:09:29 PM |
EKLEYEN : mikail aydogmuş |
MAIL : |
*
mustafa bey [abi] mehraba can çok deyerli canımız ebu muslum dehmeni kayıbının üzüntüsünü yaşıyoruz ve dehmen ayllerine tüm seven lerine baş salığı dılıyorum canının adalete cezasını alacagından adalete guveniyoruz |
TARIH : 6/18/2009 1:36:05 PM |
EKLEYEN : Aşur Eylen |
MAIL : |
*
UYGARLIKLARIN AYDINLATTIĞI
YURT ANADOLU
“Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır.
Anadolu’yum ben,
Tanıyor musun?”
Yeryüzü bir büyük kitap okuyabilene aşk olsun.
Bu aşkın ateşini yakacak bir tek canlı var. O da insan.
Büyük koca bir dev.
Bu dünyada bir dev var.
Bu devin öyle kolları var ki, hiç güçlük çekmeden bir lokomotifi kaldırabilir.
Bu devin öyle ayakları var ki günde binlerce kilometre koşabilir.
Bu devin öyle kanatları var ki, bulutlar üzerinde kuşların çıkamadığı yüksekliklerde uçabilir.
Bu devin öyle yüzgeçleri var ki, su altında balıklardan daha iyi yüzebilir.
Bu devin öyle gözleri ve kulakları var ki, görülmeyenleri görür, başka bir kıtada konuşulanları işitir.
Bu dev o kadar güçlüdür ki, dağları delip geçer ve doludizgin akıp giden suları durdurur.
Bu dev, yeryüzünü istediği gibi değiştirir, ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri sular.
Kimdir bu dev insandır.
Okunacak en yüce kitaptır.
Anadolu bu kitabın ilk giriş sayfasıdır. İnsanlığın önsözü bu sayfada yazılıdır. İnsanın hikayesi Anadolu topraklarında gizlidir. Bu sırrın hakikatine ulaşmak için insanlığın yarattığı o büyük uygarlıkların ser çeşmesinin suyundan içmek, havasından solumak, toprağından beslenmek, güneşiyle aydınlanmak gerek.
“Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun?
Anadolu insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde ön sırada yer almış ve birçok özgün uygarlığın beşiği olmuştur.
Anadolu coğrafi konumda iki önemli özellik gösterir
1) Kuzeydeki ve güneydeki sıra dağlardan başka doğuda yüksek dağların ve güneydoğuda anti Toros dağlarının bulunuşu Anadolu da kapalı bölgeler oluşturmuş bunlar da değişik uygarlıkların gelişmesi sonucunu vermiştir.
2) Anadolu’nun doğudan batıya 1560 Km. uzunlukta olması adada tarihi dönemlerin yarattığı duruma göre bazen Doğu dünyasına bazen Batı dünyasına bağlı uygarlıkların doğmasına sebep olmuştur.
Anadolu tarihinin hemen başlangıcında, yani Hatti ve Hitit Beylikleri (M.Ö.2000- 1600) döneminde yarımadanın doğusunda ve orta bölgelerinde Hatti ve Hitit Beylikleri batıda ise Troia’lılar, Luvi’ler, Leleg’ler Pelasg’lar, Pala’lar gibi çeşitli dil gruplarından etnik toplulukların oluşturduğu küçük krallıklar egemendi.
Hititler (M.Ö.1660–1190) 14. yüzyılda o zamanın üç büyük ve güçlü ülkesinden biri, 13. yüzyılda ise Mısır’la birlikte dünyanın iki süper devletinden biri idi. Hititler federatif sistemde bir imparatorluk kurmuşlar ve Suriye ile Mezopotamya üzerinde egemen olmuşlardır. Hint-Avrupa kökenli olan bu ulus kadınları erkeklerle eşdeğerde tutan kölelerin bile haklarını koruyan bir hukuk devleti olarak eşsiz durumdadır. Kral birçok konuda “Pankus” adlı soylular meclisine danışmak zorunda idi. Düşmanlarının derisini yüzen, onları kazıklara oturtan, esirlerin başlarını ve ellerini kesip bunlardan piramitler oluşturan Yakın Doğu ülkeleri arasında Hititler adeta günümüzün uygar devletlerinden birinin insancıl düzeyinde bulunuyorlardı. Bu insanlığın temel kültürünü Hattiler ve Luviler oluşturuyordu.
Işık insanlarının aydınlığı bu dönemin ve günümüz değin ulaşan uygarlıklarında temel kültürlerini oluşturmaktadır. İnsanlık Luvilere, Aluvilere, Alavilere, Hattilere çok şey borçludur.
Anadolu’nun Nazlı, Seher-Sabah uykularını kaçıran istilacılardan birileri de Hellen’lerdir. Hellenler M.Ö. 8. yüzyılda Mezopotamya’nın ikibin yıllık bilgi hazinesini Anadolu’nun güneydoğusunda yaşayan Geç Hitit Beylikleri aracılığı ile tanıdılar.
Hellenler, Fenike alfabesini Antakya’nın yakınındaki Al Mina’dan, Hesiodos’a ve Homeros’a kaynak olan mitolojiyi ve figüratif sanatı Malatya, Kargamış, Zincirli, Sakçegözü gibi Geç Hitit Merkezlerinden aldılar. 8. yüzyılda bir Hellenlinin başlığı, miğferi, entarisi, etekliği, kemerleri, değişik saç tipleri tıpkı Hititlerdeki gibi idi yani onların etkisini taşıyordu.
Anadolu’da Hurrilere M.Ö. 3 binin son dörtlüğünde Güneydoğu Anadolu’da rastlanmaktadır.
Anadolu’nun uygarlık konuklarından Urartular (M.Ö.860–580), Frygler (M.Ö. 750–300) ve Lykialılar (M.Ö.700–300) o zaman ki dünyanın en özgün uygarlıklarını geliştirdiler.
Anadolu doğa filozoflarının döneminde yani M.Ö. 600–545 arasında o zaman ki dünyanın en önde gelen kültür merkeziydi. Dünyanın kültür önderliği artık Mısır’dan ve Mezopotamya’dan Batı Anadolu Kentlerine geçmişti. Doğa filozofları cinlerden, perilerden ve dinsel inanışlardan sıyrılmış olarak, doğa olaylarının nedenlerini özgür bir düşünce yöntemi ile ele almış ve bugünkü batı uygarlığının temellerini atmışlardır. Bu özgür araştırmanın en güzel örneği M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde ilk bilim okulu Milette Thales güneş tutulmasını önceden hesaplayarak (Herodot 174) haber vermiştir.
Bu doğa olayının oluşmasını önceden hesap edilişinin ilk örneğidir.
Anadolu Perslerin işgali süresince (M.Ö. 545–333) önderlik durumunu yitirmiş, ancak Hellenistik Dönem boyunca (M.Ö.333–30) o zaman ki dünyanın başlıca Kültür Merkezlerini barındırmıştır. O yüzyıllarda yeryüzünün en bayındır kentleri arasında Bergama, Milet, Maander Magnesiası, Pirene, Teos ön sıralarda yer alıyorlardı. Bu dönemin Anadolu Mimarlığı Roma yapı sanatını büyük ölçüde etkilemiştir.
Roma Çağında Anadolu (M.Ö. 30- M.S. 395) dünyanın en bayındır ülkelerinden biri idi. Bu dönemin Batı Anadolu kentleri hiçbir yönden Roma’dan geri kalmayan bir düzeye sahipti. Anadolu’da ulaşım ilk kez Roma Çağında sağlam ve bakımlı yollar ve Taşköprüler ile sağlanmıştı. Kentlerde, su kemerleri ile getirilen akarsu güzel çeşmelerden bollukla akıyordu. Her kentte mermerden yapılmış stadyonlar, tiyatrolar, belediye ve agora binaları, hamamlar, kütüphaneli konforlu evler, gölgelikli direkli yollar, büyük meydanlar mevcuttu. Anadolu da bu eski kentlerden düzinelercesi büyük ölçüde halen ayakta durmaktadır.
Bizans Sanatı M.S. 4. ve 5. yüzyıllarda Hellen ve Roma kültürünün yeni bir yorumu olarak Anadolu’da doğmuş ve Kostantinopolis’te gelişmiştir. Bizans Çağı (M.S. 395–1071) Hıristiyanlık, Hatti ve Hitit dönemlerinden gelen sonradan da Hellen-Roma kılığına bürünmüş Anadolu geleneğine yeni bir ruh vermek çabasındaydı. Ancak Bizans İmparatorluğu güçlü bir devlet değildi.
Selçuklular (1071–1299) döneminde yeni bir gelişme izliyoruz. Hitit döneminde sadece orta ve güneydoğu Anadolu’da oluşturulan mekan ve kültür birliği Roma çağında daha büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Roma kültürü yüzeyde kalmış, eski Anadolu geleneği bütün gücü ile süregitmiştir. Öyle ki, Anadolu’yu işgal eden Roma ordularının askerleri Hitit kökenli Jüpiter Dolichenus ve Kybele tanrılarına tapmışlar hatta bu inançların Avrupa’ya yayılmasında rol oynamışlardır. Buna karşılık Selçuklular Anadolu’da mekan ve kültür birliğine yeni boyutlar kazandırmışlardır. Selçuklular, Romalılar gibi Anadolu da bakımlı yollar ve taştan köprüler meydana getirmekle kalmamışlar ayrıca yollar boyunca kervansaraylar inşa etmişlerdir. Ayrıca Selçuklular Türk-Arap-İran-Anadolu-Bizans kültürlerinden bir sentez ortaya koyarak yarım adada mekan birliği yanında kültür birliği de sağlamışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu (1299–1923) döneminde Anadolu’da mekan ve kültür birliği yeni boyutlara ulaştı.
Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki iki dinli topluluk bir bakıma hala eski Anadolu geleneğini sürdürüyordu. Anadolu da Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında gözle görülür pek fazla bir ayrılık yoktu. İki topluluğun yaşam tarzları örf ve adetleri birbirine benzerdir. 1071’den başlayarak Türklerle yerliler kaynaşmış ve ortaya şimdiki Türkiye halkı çıkmıştı. Türkler Orta Asya’dan birlikte getirdikleri kültür değerleriyle İslam dünyasında yeni ve özgün bir uygarlık yarattılar. Ne var ki İmparatorluğun son üçyüz yılında yani duraklama ve çökme döneminde özellikle Anadolu ihmale uğradı ve yeniden tarih öncesi düzeye düştü. Binlerce yıl öncesi yağmacıları M.Ö. ve M.S. ki işgallerin yarattığı vahşeti yeniden yazmaya başladı.
Hatti ve Troya uygarlıkları döneminde başlayan batılı işgaller Hellen, Roma, Bizans’la birlikte Anadolu topraklarında hüküm sürdü. Çok acılar çekildi. Çok kanlar aktı, zulmün adı kendine uygarlık dedikleri ilkelikleriyle anıldı.
Zulüm sahipleri ne yapıp ne ettilerse Anadolu’ya tutunamadılar. Anadolu’yu kendileri için yurt edinemediler. Hellenlilik, Romalılık, Bizanslılık kavramları yüzeyde kaldı. Geldikleri topraklara geri dönmek zorunda kaldılar.
Anadolu uygarlıkları kültürünü yaratan yerli halklar direndiler, savaştılar teslim olmadılar. “Nazlı, Seher-Sabah uykularını” binlerce yıl korkunç atlılarıyla parçalayanlar yenilmişlerdi. Anadolu insanı “Ne İskender” takmıştı “Ne Şah” ne “Sultan” bu topraklar üzerinde bir tek gölgeleri bile kalmamıştı. Göçüp gitmişlerdi gölgesiz, ruhsuz.
Anadolu’nun ana tanrıçaları Hattilerde “VURUŞEMU”, Hurilerde “HEPAT”, Hititlerde “ARİNNA’nın GÜNEŞ TANRIÇASI”, Geç Hititlerde ”KUPABA” Yunan ve Roma dönemlerinde “KYBELE” Anadolu’yu ve çocuklarını bir kez daha korumuşlardı. Zalimin onları incitmesine izin vermemişlerdi.
Baş tanrıça bereketin ve çoğalmanın adı Kybele’ye şükürler olsun.
Bütün ana tanrıçalar Anadolu’yu sonsuza değin korusun.
Luvi ışığı Anadolu’yu karanlıklardan kurtulana değin aydınlatsın.
Luvi ışığıyla aydınlanan Anadolu, Luvilerin sunduğu bereketi insanların sofralarında hakça bölüşüp paylaşsın. Anadolu bir daha muhannete muhtaç olmasın.
Direnenler bunun için direndiler.
Onlar hiç teslim olmadılar.
Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale ve Kurtuluş Savaşın da bunun destanını yazdı.
Şimdi zaman direnme zamanıdır, teslim olmama zamanıdır. Şairin şu dizeleriyle gelecek yazılarımıza selam edelim.
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarıda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile¸sevda ile düş ilke
Dayan rüsva etme beni
Kaynaklar:
Ord. Prof. Dr Ekrem Akurgal (Anadolu Uygarlıkları)
Şair ozan Ahmed Arif (Hasretinden Prangalar Eskittim)
Aşur EYLEN
18.06.2009
|
[<< Geri]
21-30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
[İleri >>]
| |